4 Eylül 2013 Çarşamba

Orhan Pamuk - Ben Bir Ağacım - Özet

Orhan Pamuk Ben Bir Ağacım
Ben Bir Ağacım Orhan Pamuk


Türk edebiyat dünyasında hem en çok sevilen yada daha doğrusu beğenilen hem de en çok nefret edilen yada beğenilmeyen yazar denince akla ilk isim olarak Orhan Pamuk geliyor. 

Nobel ödüllü ünlü yazar mükemmel bir yazar olmanın yanında yaptığı çıkışlar ile birçok okurun nefretini kazanmayı başardı. Fakat bu onun mükemmel bir yazar olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve Ben Bir Ağacımkitabı ile bir anlamda yazarlık yeteneğinin özetini okurlarına sunuyor.

Ben Bir Ağacım kitabında Orhan Pamuk geçmiş yazılarından en güzellerini seçmiş ve gerektiğinde bazı değişiklikler yada düzeltmeler ile yeniden derlemiş. Böylece Orhan Pamuk yeni okurlara erişmeyi yada eski eserlerini için yeniden okunma merakı oluşturmayı amaçlamış.

3 Eylül 2013 Salı

Kayıp Renk - Özet

Ayrı dünyalar ve ayrı hülyalar bir yerlerde kesişir; birbirine değer, birbirini ezer ya da yüceltir. Çok sevdiğimiz bir kokuyu bile hissetmeyiz bazen. Bazen de bir nargile dumanı, yeni ve sisli bir ufuk açar önümüze; şimdiki zaman geçmişle harmanlanır. Kendimizi rahatlatmak için kurduğumuz o müthiş soru iç dünyamızda çalkalanıp durur: Eğer kararları biz vermiyorsak, yaptıklarımızdan nasıl sorumlu olabiliriz Şairin dediği gibi, bizi yakıp yıkan bir nazar ve kaderin üstünde bir kader mi vardır Ak ile kara kadar farklıdır beklentilerimiz: O delikli kayanın ötesinde hazine varmış... Kredi almanın püf noktaları varmış... Bu memlekette güpegündüz adam kaçırılırmış... Bu işler telefonda konuşulmazmış... Çoğu zaman o içindeki enerjinin aslında kendisi olduğunu bilir insan. Kalbinde ona doğruları söyleyecek ikincil bir mekanizmayı arar durur. Bu romanda varlığın ve yokluğun, bekleyiş içerisinde sorgulanan bir aşkın, değişen sosyal ve ekonomik yapımızın tarihini okuyacak, kendinizi bir iç yolculuğun ortasında bulacaksınız. Kaderi kimin şekillendirdiğini yeniden düşünecek ve hayat için verdiğiniz kararları sorgulayacaksınız. Kayıp Renk, hayatın sorular kadar cevapları da içerdiğine inananların öyküsü...

Öldürücü Matamatik - Özet

İlk önce sayı saymayı öğrenmiştiniz; heyecan vericiydi değil mi Sonra işlem yapmayı öğrendiniz; o daha da keyif vericiydi... Öyleyse şimdi Öldürücü Matematik için hazırlanın! Bu kitap öldürücü komiklikte, öldürücü çekicilikte ve en önemlisi içinde 'berbat alıştırma ve sıkıcı işlemler' yok! Bu çılgın ve farklı kitapta, Tek Parmak Jimmy ve onun haydut arkadaşları matematiğin insanları tehlikelerden nasıl koruduğunu gösterirken sizi bazı ünlü matematikçilerle tanıştıracaklar. Öğrenmenin birçok yolu var, ama Eğlenceli Bilgi gibisi yok!

Kırk7 - Özet

40lı yaşlardaki kadınlar... Baş döndürücü, baştan çıkarıcı, baştan çıkarılıcı... Ama vaatkâr, davetkâr! Ve Allah kadını yarattı. 1960lı yıllardı. Allah kadını, BrigitteBardotun bedeninde yaratmıştı. Yaratılan kadın 20li yaşlarındaydı. Aradan 50 yıl geçti. Ve kadın yeniden yaratıldı. Bu defa 40lı yaşlarındaydı. Yirmi birinci yüzyılın ilk büyük keşfi 40 yaş kadını oldu. Ama keşfedilen şey, bir kadının hayatındaki en önemli 10 yıl değildi. Otuzlu yıllarla başlayıp, 50li yılların sonuna kadar devam eden 30 yıllık bir süreydi keşfedilen. Ve bu kadını, kadın yarattı. Birincisi naifti. Farkında değildi. Erkeğe amadeydi. İkincisi bilinçli. Farkında ve erkek ona amade. Juliette Binoche 40lı yaşlarında yaşadığı hayatı anlatırken şunu söylüyor: Bu bir çölü baştan sona geçmek gibi bir şey. Önemli olan, kendi kendini yargılamamak ve suçluluk duygusundan arınmaktır. Ve devam ediyor: En uçtakini yaşamaya hazır değilsen, insani bir şeyle irtibat kurmaya hazır değilsin demektir. Bu yüzyıl bir baştan çıkarma ve çıkarılma yüzyılı. Şımartma ve şımartılma yüzyılı. Baştan çıkarmaya ve çıkarılmaya ihtiyacımız var. Kendimizi keşfetmek, sınırlarımızın farkına varmak Ve yaşamak. Üzerine gitmekten sakınmayan, adını koymaktan korkmayan, günah işlemekten çekinmeyen kışkırtıcı bir kitap... Yargılama ve suçluluk duygusuna savaş açmış bir kitap!

Karşınızda Justin Bieber - Kitap Özeti

Bebek yüzlü, tarz sahibi ve inanılmayacak derecede tatlı olan Justin Bieber, ev yapımı videolarıyla büyük sansasyon yaratan ve bugün de müzik dünyasını sarsmaya devam eden bir yıldız. Bu kitapta Chas Newkey-Burden, pek çok yeteneği barındıran bu genç idolün özel hayatına daha yakından bakıyor, Justinin hayranlarına ipuçları ve onun hayatının özel noktalarını izleme imkânı sağlıyor. Justin Bieberın harika görünüşü, muhteşem sesi ve tatlı kişiliği Belieberları çılgına çevirmeye devam ederken, ilham verici hikâyesinin başlangıcı, hayranlarının kesinlikle okuması gereken bir kitap haline getirildi.

Victor Hugo - Sefiller - Özet

19 sene süren kürek mahkumiyetinden sonra şartlı tahliye edilen Jean Valjean, toplumdan dışlandığını görür. Sadece Digre piskoposu kendisine iyi davranır. Buna karşın zorlu ve acı dolu yıllar geçiren Valjean, piskoposa ihanet eder. Yaşanan olaylar ikisininde hayatını değiştirir. Victor Hugo'nun bu ünlü baş yapıtı edebiyatta yeni bir boyut kazanmıştır. 

Tanrı'nın Unutulan Çocukları - Özet

Mükemmel bir yetişkinliğe geçiş romanı Her yaştan insanı etkileyecek kadar büyüleyici. MARKUS ZUSAK TANRININ UNUTULAN ÇOCUKLARI CRAIG SILVEY Uzak bir ülkenin yazarı olan Craig Silveyin çok sayıda ödül alan romanı Türk okuyucularıyla buluşuyor. Yayımlandığında Avustralyada yoğun bir ilgiyle karşılaşan yazar, başarılı en genç yazarlar listesinde yer almayı başarmış bir isim. ------------------------------------------------------------ Pencereme gelmişti. Nedenini bilmiyorum ama gelmişti işte. Belki başı dertteydi. Belki de gidecek başka yeri yoktu ------------------------------------------------------------ Sıcak bir yaz gecesi beklenmeyen bir misafirin penceresini tıklatmasıyla Charlienin sıradan hayatı tamamen değişir. Çünkü toplum dışına itilmiş tuhaf misafirin kimseye söylemediği bir sırrı vardır. Yaşamları, hayata bakışları ve imkânlarıyla birbirinin zıttı gibi görünen bu iki çocuk toplumun duyarsızlıklarına, önyargılarına, bağnazlıklarına karşı duran büyük bir dostluğun da başkahramanlarıdır. Bu küçük bedenler için hayat bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Okuruna önemli sorular soran, genç-yetişkin herkesin tanışması gereken, güçlü bir roman. Çocukluğun saf masumiyetine sımsıkı sarılan bu kahramanlar kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacak! Tanrının Unutulmaz Çocuklarının Aldığı Ödüller: Batı Avustralya Prömiyer Ödülü, 2010 (J. M. Coetzee ile paylaşmıştır) Avustralya Yayın Sektörü Ödülü, Yılın Kitabı, 2010 Avustralya Yayın Sektörü Ödülü, Yılın Edebiyat Romanı, 2010 Avustralya Yayıncılar Ödülü, 2010 Avustralya Bağımsız Yayıncılar Ödülü, Yılın Kitabı, 2009 Avustralya Bağımsız Yayıncılar Ödülü, Yılın Kurgu Edebiyatı, 2009 -------------------------------------------- Ustalıkla işlenmiş, okunmasının üzerinden yıllar geçse de hatırlanacak bir roman. Bülbülü Öldürmek romanına selam eden Silvey, dokunaklı bir dille sıradan yüzlerin ardına gizlenmiş birbirinden ilginç sırları keşfediyor. Marie Claire UK Bu romanda ırkçılık, adaletsizlik, arkadaşlık ve ilk aşkın duyarlılığı bir arada sunuluyor; tıpkı dünyada iyi ve kötünün birlikte yer alması gibi. Sydney Writers Festival İki çocuk kahramanının gözünden esprili, dramatik, gizemli ve biraz da gerilimli ilerleyen bu roman, okuyucuları saklı kalmış bir yaşamın kapısını aralamaya çağırıyor. Readings Bu romanda mutlu gibi görünen aileler, toplumun dışladığı ötekiler, önyargılar, dokunaklı yaşam hikâyeleri, başka dünyalara duyulan özlemler ve masum yıllar var Ve tüm bunlar içimizdeki öldürmediğimiz çocuğun seslenişleri. Daily Mail Hayat bir piyangodur: Şanslı olan kazanır, şansızlar ise Tanrının Unutulan Çocuklarıdır

2 Eylül 2013 Pazartesi

Aşkın Sanat Halleri - Özet

Vakt-i zamanında, Aldanma ki şair sözü elbette yalandır! diyen Fuzûlî, günümüzde yaşasa, Aldanma ki sanal aşklar elbette yalandır! mı derdi Yoksa, Aşk aşktır! diyerek, gerçek ya da sanal tüm sevdalıların önüne mi sererdi dizelerini ... Var mıydın gerçekten Gözlerimiz buluşmadan, ellerimiz birbirine değmeden, yalnızca yüreklerimizle, doludizgin bir aşk seninle paylaştık mı biz Yoksa... Acımasız bir aldatmaca mıydı yaşadıklarımız Kimdin sen Bilinçaltımın bana oynadığı bir oyun... Gerçekleşmesini istediğim ulaşılmaz bir düş Kahredici bir duygu yanılsaması... Hangisiydin Var mıydın gerçekten Bilemiyorum...

Jamie McGuire Ayaklı Bela - Özet

Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan ve aşka inanmadığı için tek gecelik ilişkilerle avunan bir erkek. Aşk ve bela birbirine hiç bu kadar yakışmadı... Travis annesinden hayatla ilgili iki şey öğrendi: Aşkı bul. Ve onun için ölümüne mücadele et. Bu hikâyeyi biliyorum demeden önce bir kez daha düşünün. Her aşk hikâyesinde iki taraf vardır: Esas oğlan ve esas kız. Tatlı Bela'da esas kızı dinledik; peki ya, esas oğlan Bir erkeğin aşkı için verdiği mücadeleyi kendi ağzından tüm içtenliğiyle dinlemeye hazır olun...

Keşki Ben Uyurken Gitseydin - Özet


Okuyan Us'un popüler kitap serisi Dizüstü Edebiyat'ın sevilen yazarlarından French Oje'nin yeni kitabı Keşke Ben Uyurken Gitseydin, yayımlanmıştır. Kitap Hakkında: Renda, kimine göre saf, kimine göre kurnaz, kimine göre şirin, kimine göre şanslı, kimine göre umutsuz âşık, kimine göreyse vazgeçilmez bir kadın, aynı senin gibi... Bazen ulaşılmaz, bazen yapışkan; bazen tatlı, bazen yaka silktiren. Bazen çok genç, bazen çok olgun. Kime sorsan farklı anlatıyor. Aynı seni anlattıkları gibi... Renda'nın anlattıklarının tamamına inanmamak gerekiyor sanki. Bazen abartıyor, bazen çok pembe görüyor, bazense hiç 'anlamıyor'. Aynı sen gibi... Onu okurken, ona bazen kızıyorsun, bazen acıyorsun, onu bazen seviyorsun, bazen ondan nefret ediyorsun. Bazen tanımak istiyorsun, bazen 'aman benden uzak olsun' diyorsun. Aynı senin için de düşündükleri gibi... Tatlı hayalleri, ulaşılmaz hedefleri, aniden dönen şansı ve kararsız kaldığı anlar var, aynı hepimiz gibi... Renda, belki de partide sırt sırta olduğun, sinemada arka sıranda oturan, kasa kuyruğunda arkanda bekleyen, mağazada elini aynı elbiseye attığın, aynı spor salonuna kayıtlı olduğun, restoranda yemek yediğin masada senden önce yemek yiyen biri. Onun dünyasına girmeye hazır mısın Yazar Hakkında: French Oje, Erkek Dedikodusu 1 ve Erkek Dedikodusu 2 kitapları sayesinde tanıştığımız, arkadaş olduğumuz, bol bol dedikodu yaptığımız, beraber gülüp, beraber şaşırdığımız French Oje, bu yaz da bizi yalnız bırakmıyor. Masum bir dedikoduyla başlayan romanların yazarlarından biri olan Frenchos, bugün büyük bir hayran kitlesine ulaşmış durumda. Günde yaklaşık 110.000 kişi tarafından okunuyor. İster aşkı arayan olun, ister aşktan bunalan, aradığınız cevapları bu kadının mizah dolu karakterlerinde bulacaksınız

1 Eylül 2013 Pazar

Eski Hastalık - Özet


Züleyha’nın çocukluğu İstanbul’da geçmişti. Annesi ölmüştü. Babası Ali Osman Bey askerdi.

Züleyha babasını tanımaya vakit bulamamıştı. Birkaç senede  bir İstanbul’a uğrar, yirmi otuz gün ailesinin yanında kaldıktan sonra, tekrar kıt’asına dönerdi. Yusuf ise Ali Osman Bey’in askeriydi. Onunla birçok kere muharebelere katılmıştır. Yusuf daha sonra belediye reisliğine kadar yükselmiştir. Yusuf annesi Enise Hanım ile birlikte Gölyüzü çiftliğinde yaşamaktadır.
       Züleyha, Yusuf’u babası sayesinde tanımıştı. Bir gün Ali Osman Bey kızına mektubunda: “İstanbul’dan hareketini bana telgrafla bildir. Seni, Yenice istasyonunda beklemeye gelirim. Oradan beraberce Silifke’ye gideriz.”. Ancak Ali Osman Bey yoğun işlerinden dolayı istasyona Yusuf’u kızını Silifke’ye götürmesi için göndermişti. Bu sayede  Yusuf ile Züleyha Yenice istasyonunda tanışmışlardı.
         Züleyha, Gölyüzü çiftliğine gittikten bir süre sonra babası Ali Osman Bey de geldi. Bu çiftlikte Yusuf annesi Enise Hanım ile birlikte yaşıyordu. Çiftlikte geçen günler boyunca Züleyha ile Yusuf birbirlerini sevmişlerdi. Enise Hanım da Züleyha’yı oğluna gelin olarak beğenmişti. Oğlunun Züleyha ile evlenmesini istiyordu. Nitekim, Ali Osman Bey de razı olunca Züleyha ile Yusuf  müthiş bir düğünle evlenmişlerdi. Çift, evlendikten sonra aralarında hep soğukluk olmuştu. Zaten hasta olan Ali Osman Bey bir müddet sonra ölmüştü. Züleyha iyice çöktü. Yusuf karısındaki melânkolinin gittikçe arttığını gördükçe üzülüyordu. Ayrıca Züleyha, Yusuf’un sık sık belediye işlerinden konuşmasından rahatsız oluyordu. Yusuf’un bu belediye politikası davaları aralarını şiddetle açmıştı. Züleyha kocasına karşı tenkitlerde çok sert davranıyordu. Günün birinde Züleyha, Yusuf’a ayrılmalarını teklif etti. Yusuf da bunu kabul edince mahkeme bir yıl sonra resmî olmak üzere ayrılmalarına karar vermişti. Ama onlar hâlâ karı kocaydılar.
            Züleyha İstanbul’a dayısının yanına gitti. Burada tanınmış tüccarlardan birinin oğlu ile tanışmıştı. Bu genç ile Alemdağı’na giderken trafik kazası geçirdi. Züleyha yaralı halde hastahanede yatarken gazeteler olayı resimlerle beraber isimleri de yazarak ortaya koymuştu. Yaralı kadına bütün arkadaşları ziyarete geliyordu. O bu durumdan sıkılıyordu. Ziyarete gelenlerin hemen gitmesi için ağır hasta numaraları yapıyordu.
            Yusuf bu kaza olayını öğrenir öğrenmez hastahaneye gitti. Ne de olsa eski karısıydı. Fakat resmî olarak evliydiler. Mahkemenin verdiği bir yıllık süre dolmamıştı. Yusuf karısının tedavisi için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaması için doktorlara emirler veriyordu. Züleyha’yı Gölyüzü’ne götürmek istiyordu. Uzun bir deniz seyahatinin karısının sıhhati için iyi olacağını düşünüyordu. Taşucu, Akdeniz kıyılarında işleyen küçük bir yük vapuru idi. Yusuf bu vapurla Züleyha’yı Silifke’ye on beş günlük bir deniz yolculuğu ile götürmeyi plânlamıştı. Züleyha kocasının bu isteğine razı olmuştu. Ancak Züleyha’nın hastahaneden çıkmaması gerekiyordu. Yusuf buna karşı çıkarak, karısını kucakladığı gibi Taşucu’na götürdü. Geminin, bir bacağı takma olan ihtiyar bir kaptanı vardı. Ayrıca güvertede beyaz bıyıklı, fakir kıyafetli bir ihtiyar daha bulunuyordu. Bu ihtiyar, geminin hususi doktoru Emin Bey idi. Züleyha bu halde bir insanın çalışmasına hayret etti. Vapur, Sirkeci açıklarında bir şamandıraya bağlı idi. Artık Gölyüzü’ne uzun bir deniz seyahati başlamıştı.
            Yusuf’un bu seyahati yapmasının asıl amacı zaten soğuk bir insan olan Züleyha’nın yeni kasabalar, yeni insanlar görmesini sağlamaktı. Nitekim istedikleri yerde duruyorlar, durdukları yerleri geziyorlardı. Taşucu gemisi ile Tekirdağ’dan başlamak üzere, Marmara’nın büyük küçük hemen hemen bütün iskelelerine uğradılar. Marmara bittikten sonra Çanakkale Boğazı’na girilmişti. Çanakkale’de muharebe yerlerini bir gün boyunca gezdiler. Yusuf, Züleyha’ya Ali Osman Bey ile muharebede yaralandıkları yeri gösterdi. Züleyha bunlardan etkilenmişti.
            Doktor Emin Bey fazla yaşlı olduğu için yolculuk ona yaramıyordu. Yolculuk sırasında hastalandı ve bu hastalığın sonucunda vefat etti. Züleyha onu sonradan çok sevmişti. Hatta ölünce ağladı. Taşucu gemisinin tayfasını Midilli, Sakız, Girit gibi adalardan gelen düşkünler oluşturuyordu. Bu düşkünler geminin eğlencelerini de düzenliyorlardı. Gemi artık Silifke’ye ulaşmıştı.
            Bu seyahat sonucunda, Yusuf Züleyha’yı hiç bu kadar konuşurken görmemişti. Belki de bu deniz seyahati amacına ulaşmıştı. Resmî olarak ayrılmaları için iki ay kalmasına rağmen Züleyha ile Yusuf’un arası hiç bu kadar yakın olmamıştı. Yusuf ayrılmalarına rağmen Züleyha’nın hemen iyileşmesi için niçin bu deniz seyahatini yapmıştı ve resmî olarak ayrılma süreleri gelene kadar Züleyha’nın Gölyüzü’nde kalmasını istemişi. Yusuf buna cevap olarak, Züleyha’ya babasının askerlikte kendisine yaptığı iyilikleri ve fedakârlıkları söyledi.
            Züleyha, çok sevdiği Gölyüzü’nde son günlerini yaşıyordu. Züleyha’nın ayrılma vakti gelmişti. Yusuf ile birlikte Mersin istasyonuna gittiler. Züleyha asla unutamayacağı deniz seyahati için Yusuf’a teşekkür etti. İstasyonda konuşurlarken ekspres gelmişti. Züleyha büyük bir üzüntüyle Yusuf ile vedalaşarak Mersin’den ayrıldı.                  
ROMANIN ANA FİKRİ:
             Hayata küsmüş ve hasta olan insanları kazanmaya çalışalım. Her insan gibi onların da iletişime ihtiyaçları vardır.
ROMANDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
             Züleyha: Konuşmayı sevmeyen ve kalabalık bir yerde bulunmak istemeyen, iyi eğitim görmüş, kültürlü bir insandır. Yusuf’un üç yıl süre boyunca karısı olmuştur.
             Yusuf: Her bulunduğu yerin hakim ve sahibi kesilmek isteğinde bir erkekti. Sadece uşak, hizmetçiler değil, şahsiyet sahibi, belli başlı birtakım insanlar da ona itaat ederlerdi. Züleyha’nın kocasıdır.
             Ali Osman Bey: Züleyha’nın babasıdır. Birçok muharebede komutanlık yapmıştır. Ailesini işinden dolayı çok az görürdü. Fedakâr bir askerdir.
             Enise Hanım: Yusuf’un annesidir. Çiftlikte sade bir hayat yaşayan, geleneklere bağlı bir kadındır.
ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
              Romanda birçok kişi, olay ve yer tasvir edilmiştir. Gemiyle yapılan yolculuk sırasında Yusuf ile Züleyha’nın ziyaret ettikleri yerler de anlatıldığı için bir gezi yazısı özelliği de taşımaktadır. Olaylarda ayrıntılara da önem verilmiştir.
ROMANIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956)
  Çağdaş Türk edebiyatının oluşumunun öncülerinden olan Reşat Nuri Güntekin, roman, öykü ve oyunlarında toplumun farklı kesimlerinin sorunlarını dile getirmiş; yapıtlarıyla geniş kitlelere ulaşabilmiş biridir. Yarattığı etkileyici duyarlık evreniyle; toplumun moral değerlerinin gelişmesinde, yetişmekte olan yeni kuşakların duygu ve düşünce dünyalarının zenginleşmesinde yönlendirici olmuştur.
                 Reşat Nuri, 25 Kasım 1889′da İstanbul’da doğdu. Babası askerî doktor Nuri Bey’dir. İlköğrenimini Çanakkale İptidai Mektebi’nde yaptı. Çanakkale İdadisi’nde bir buçuk yıl okuduktan sonra, bir süre İzmir Frere’ler Okulu’na devam etti. Buradan tasdikname ile ayrıldı, sınavla girdiği İstanbul Darülfünun (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nde yüksek öğrenimini tamamladı (1912). Bursa Sultanîsi’nde Fransızca öğretmenliği yaptı (1913). İstanbul Vefa ve Erenköy liselerindeki müdürlüğü sonrası (1916-1919); Kabataş, Galatasaray, İstanbul Erkek liseleriyle; Çamlıca ve Erenköy Kız liselerinde Türkçe, edebiyat, felsefe, eğitbilim, Fransızca dersleri okuttu (1919-1931). Millî Eğitim müfettişi oldu (1931-39). Bir dönem Çanakkale milletvekili seçildi (1939-43). Millî Eğitim başmüfettişliği (1947); Paris Kültür Ateşeliği ve öğrenci müfettişliği görevlerinde bulundu (1950). Ateşeliği sırasında, UNESCO’da Türkiye temsilciliği yaptı. Emekli olduktan sonra (1954), İstanbul Şehir Tiyatroları’nda edebi kurul üyeliğine getirildi. Kanser tedavisi için Londra’ya gitti. 7 Aralık 1956′da burada öldü. Karacaahmet Mezarlığı’na gömüldü.
         

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Senden Önce Ben - Özet

Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu Yaşamın ince detayları Loudan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor. Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lounun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün SAKIN SON BÖLÜMLERİ OTOBÜSTE GİDERKEN OKUMAYIN. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz. -Tracy Williams Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz. -Dooster Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor. -The Independent Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap. -Gill B. Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz. -Romantic Book Lover

Ayşe Kulin - Dönüş Özet

Gerçekler acıdır; acıtır, incitir... Tam da hayatının yoluna girdiğini sandığı günlerde, önce annesinden gelen bir haber, ardından eski bir şapka kutusunda bulduğu mektuplar... Derya'nın, iki yıldır sümenaltı edilen gerçekleri bir tokat gibi öğrenmesi, onu dünyanın bir megakentinden ötekine savuracak, kaderi onu sarı bir sonbahar günü, açılıp açılmayacağını bile bilemediği bir demir kapının önüne kadar taşıyacaktır. Genç kız, acaba gizem dolu bu perdenin ardına geçebilecek midir Öğreneceklerini kabul edebilecek, kabul etse bile sindirebilecek midir O kapı açılırsa elbette... Dönüş, aldatmanın, aldatılmanın, affetmenin, acıtan gerçeklerin romanı.

Grange Kaiken Özet

Doğan güneş karardığında, Geçmiş, çıplak bir kılıç gibi keskinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kâbus olduğunda, Kaikenin zamanı gelmiş demektir. Yazar Hakkında 1961de Fransada doğdu. Çeşitli haber ajansları ve gazeteler için çalıştı. Paris-Magazine için bilimsel röportajlar hazırladı. Bütün dünyada ve Türkiyede aylarca çok satanlar listesinden inmeyen Kızıl Nehirler, Taş Meclisi, Leyleklerin Uçuşu, Kurtlar İmparatorluğu, Siyah Kan, Şeytan Yemini, Koloni, Ölü Ruhlar Ormanı ve Sisle Gelen Yolcu adlı kitapları Doğan Kitap tarafından yayımlandı.

Zülfü Livaneli Kardeşimin Hikayesi Özet

Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalının kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir. Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadenizin lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum. Yazar Hakkında Romanları 30 dilde yayımlanan Zülfü Livaneli, 1946 yılında doğdu. 1972 yılında fikirlerinden dolayı askeri cezaevinde yattı, 11 yıl sürgünde yaşadı. Livaneli, 1999 yılında San Remoda En İyi Besteci ödülüne layık görüldü. Müzik eserleri Londra, Moskova, Berlin, Atina, İzmir Senfoni orkestraları tarafından icra edildi ve Zubin Mehta, Simeon Kogan gibi şeflerce yönetildi.Türkiye dışında Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, Kore ve Almanyada da çok satanlar arasına giren romanlarıyla, Balkan Edebiyat Ödülüne, ABDde Barnes and Noble Büyük Yazar Ödülüne, İtalya ve Fransada Yılın Kitabı Ödülüne, Türkiyede ise Yunus Nadi Ödülüne ve Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü. Livaneli, dünya kültür ve barışına yaptığı katkılardan ötürü 1996 yılında Pariste UNESCO tarafından Büyükelçilikle onurlandırıldı ve Genel Direktör danışmanlığına atandı.2002-2006 yılları arasında TBMMde ve Avrupa Konseyinde milletvekilliği görevinde bulundu.

Ahmet Batman Soğuk Kahve Özet

Sıcacık bir kahveden yükselen güzel kokular eşliğinde keyifli bir okuma vaat ediyor Soğuk Kahve. İronik ve mizahi olduğu kadar keskin bir dil. Belki de çoğumuzun gündelik hayatında olan konuları anlatırken sizi ters köşeden bir bakış açısına yatırıp golü ustalıkla atıyor. Hınzır bir zekânın ürünü olan cümleleri sizi gülerken duygulandıracak, çoğu zamansa hayretler içinde bırakacak. -Kahraman Tazeoğlu- Batman kendi deyimiyle numune bir adam. En azından yazdıkları öyle. Kolay kolay kimseden duyamayacağınız, cesaret isteyen şeyleri açıkyüreklilikle söylüyor okura. Özellikle kadın erkek ilişkilerinin üzerindeki pembe tozu üfleyip altında yatan siyahları ve beyazları soğukkanlılıkla gösteriyor. Ne her erkek bir Romeo, ne de her kadın bir Juliet. -Ertürk Akşun- Topuklu ayakkabı mı yoksa ben mi Bir kadını zorlayan bir soru olabilir. ''Çikolata mı ben mi '' sorusu kadar olmasa da zorlar. Sizler topuklu ayakkabısı ayaklarını vuran kadınlarsınız. Topuklarınızın altında kâğıt mendiller var. Bazılarınızın gözyaşlarını silen mendiller işte, yabancı değiller. O mendiller hep canınızın yandığı yerlerde... Çok adisiniz pembe rujlar, çekici kılıyorsunuz dudakları.

Dan Brown | Cehennem

 Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon başından vurulmuş bir halde hastane odasında gözlerini açar. Ne buraya nasıl geldiğini ne de nasıl vurulduğunu hatırlamaktadır. Camdan gördüğü manzara karşısında altüst olan profesör, evinden binlerce kilometre uzakta, Floransada olduğunu anlar. Yaşadığı korkunç baş ağrısına eşlik eden tek şey; sürekli kâbuslarında gördüğü kan kırmızısı bir nehrin karşısından kendisine seslenen gümüş saçlı güzel bir kadın ve toprağa baş aşağı gömülü can çekişen bedenlerdir. Langdon gördüğü kâbusları anlamlandırmaya çalışırken kadın bir suikastçı tarafından takip edildiğini, kendine tedavi uygulayan doktorlardan biri gözlerinin önünde vurulunca anlar. Hastanede görevli diğer doktorlardan biri olan Sienna Brooksun o ölüm kalım anında yardım etmesiyle hayatta kalır. Simgebilim profesörü kendini bir anda ipuçlarını Dantenin cehenneminde bularak çözmesi gereken korkunç bir senaryonun içinde bulur. Floransanın tarih kokan dar sokaklarından Venedikin muazzam bazilikalarına uzanan semboller zinciri Langdonı insanlık tarihini sonsuza dek değiştirebilecek bir mekâna sürükler. Burası üç imparatorluğun merkezi olmuş, insanlık tarihi kadar eski, dünyanın incisi İstanbuldur. Ve bu şehirde ya insanlık tarihi baştan sona yeniden yazılacak ya da bunu yazacak hiç kimse kalmayacaktır... .. Diz çök kutsal bilgeliğin yaldızlı mouseionunda ve kulağını yere daya, dinle suyun şırıltısını. Batık sarayın derinliklerine in, orada, karanlığın içinde bekler khtonik canavar kan kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün ki yansıtmaz yıldızları...